Elif Eral | [email protected]5 Temmuz 1907’de Almanya’da doğan Bittel’in çocukluğu I. Dünya Savaşı’nın gölgesinde geçer. 1926’da yüksek eğitime başlar; Heidelberg, Berlin, Viyana ve Marburg üniversitelerinde prehistorya, protohistorya, klasik arkeoloji ve Eski Çağ tarihi okur. 1930’da Marburg Üniversitesi’nde doktora derecesi alır, ardından Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün bursuyla Mısır, Filistin, Suriye ve Kıbrıs’ı kapsayan araştırma gezilerine çıkar. Aynı yıl Bulgaristan ve Türkiye’yi de dolaşan Bittel için bu gezi, hayatının sonuna kadar üzerinde çalışacağı Anadolu arkeolojisi ile tanışmasına yol açar. İstanbul Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün projesi kapsamında 1 Eylül 1931’de Hitit başkenti Boğazköy’de (Hattuşa) inceleme kazısı yapar. Henüz 23 yaşındaki genç arkeolog Anadolu coğrafyasında yapacağı keşifler için büyük bir heyecan duymaktadır. Boğazköy’de Bittel’in yaptığı ilk kazı çalışması başlangıçta alandaki eski kazıların denetlenmesi amacını taşır, daha sonra kazının kapsamı genişler.
class=”medyanet-inline-adv”>
Prof. Dr. Bittel, çalışmaları ve yetiştirdiği öğrencilerle Cumhuriyet’in arkeoloji alanında yaptığı ilk atılımlarda önemli bir rol üstlendi.
Anadolu’yu gezdi
1933 yılına kadar kışları Mısır’da çeşitli kazılar yapan Bittel, yazları Anadolu’ya yoğunlaşır. Artık İstanbul Alman Enstitüsü’ne uzman olarak atanmıştır, Yunanistan ve Girit’te de çeşitli kazılara katılır. O yıllarda Atatürk’ün talimatıyla üniversitelerde tarih ve arkeoloji araştırmalarına hız verilir. 1931’de Türk Tarih Kurumu kurulmuş, İstanbul ve Ankara üniversitelerinde arkeoloji eğitiminin başlatılması için son hazırlıklar yapılmaktadır. Hitler Almanya’sından kaçan birçok bilim insanı, diğer dallarda olduğu gibi tarih, arkeoloji ve eski diller alanlarında da üniversitelerde görev alır. Bittel, Alman meslektaşları ile dayanışma içindedir, sadece Boğazköy’de değil o yıllarda Anadolu’da başlatılan birçok kazıyı dikkatle takip eder, kiminde aktif olarak görev alır, bazılarına gözlemci olarak katılır. Özel ilgi duyduğu Troya kazıları bunlardan biridir. Ancak zamanının ve enerjisinin büyük bölümünü Boğazköy’e ayırarak Hitit kültürüne yoğunlaşır.
class=”medyanet-inline-adv”>
Prof. Dr. Kurt Bittel, 1957’de Almanya’da çekilen bir fotoğrafı.
Hitit mühürleri
1934’te genişletilen kazılarda Hititlerin pişmiş toprak tabletten oluşan devlet arşivi bulunur. 300’ü aşkın Hitit mührü ve baskının yarıya yakını iki dillidir. 1936’da meslektaşı Hans Güterbock ile mühürleri okumayı başarır. Bu keşif, arkeoloji dünyasına ilk kez bir Hitit Kralı’nın adını duyurmaktadır: Kral Šuppiluliuma… Ardından diğer Hitit krallarını isim isim listeler. Bittel’in Anadolu arkeolojisine eşsiz katkılarından biri de Hattuşa’ya 2 km uzaklıkta bulunan, Hitit İmparatorluğu’nun ulusal tapınağı Yazılıkaya’daki kabartmalara açıklık getirmesidir. Kabartmaları isim isim, sahne sahne yorumlayarak kültürel mirasa işler. Bittel, bu açık hava tapınağının Hititlerin çeşitli etkinlikleri gerçekleştirdiği önemli bir kült alanı olduğunu ortaya koyar. Bittel, Alman Enstitüsü’nün Yozgat’ın Sorgun ilçesinde sürdürdüğü Alişar Höyük’teki kazılara da belli aralıklarla katılır. Burada dört yıldır devam eden kazılardaki bulgulara ilişkin analizlerde stratigrafi (tabakalandırma) açısından büyük yanılgılar olduğunu fark eder. Alişar II tabakalandırmasının, Alişar III’ten sonra tarihlendirilmesi gerektiğini kanıtlarıyla ortaya koyar, höyüğün stratigrafisini düzeltir. Boğazköy’de Alman Enstitüsü’nün desteğiyle süren kazı 1938’de II. Dünya Savaşı’nın şiddetini artırmasıyla durdurulur, Bittel bir süreliğine Almanya’ya döner.
class=”medyanet-inline-adv”>
1942’de İstanbul Alman Arkeoloji Enstitüsü’ne direktör olarak dönen Bittel, bu süreçte, İstanbul Üniversitesi (İÜ) Arkeoloji bölümünde de dersler vermeye başlar. 1945’te tekrar Almanya’ya dönerek çalışmalarını orada sürdürür. 1950’de Bakanlar Kurulu kararıyla İÜ Arkeoloji Bölümü’ne profesör olarak atanır. İlk işi Prehistorya Kürsüsü’nü kurmak olacaktır. Bu çalışmayı, Prof. Dr. Halet Çambel ile birlikte yürütür. Boğazköy kazılarına 1952’de yeniden başlar. Bittel’in Boğazköy’de sürdürdüğü kazılar sayesinde Anadolu arkeolojisinin namı da sınırları aşar. Ders niteliğindeki kazılara dünyanın birçok üniversitesinden uzman isimler inceleme için gelmekte, bulguların tartışıldığı akşam yemekleri bilimsel konferans havasında geçmektedir. Aynı yıl Bittel ve Çambel yönetiminde İstanbul’un en eski yerleşimlerinden Fikirtepe’de kazılar başlar. Fikirtepe kültürünü ortaya koyan kazılarda Çanak Çömlekli Neolitik’e ait önemli bulgular elde edilir. Bittel, Prehistorya Anabilim Dalı başkanlığını ve derslerini 1960’ta Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün başkanı olarak Berlin’e gidinceye kadar sürdürür. Gözü arkada değildir, yerini Halet Çambel’e bırakmış, Anadolu’nun dört bir yanında süren kazılarda görev alan arkeologlar yetiştirmiştir. Bilgi ve deneyimini belli aralıklarla gelip üniversitede verdiği seri konferans niteliğindeki derslerle genç kuşaklara aktarmaya devam eder. Bu derslerini 1972’ye kadar sürdürür. 1981’de Fikirtepe kültürünün devamı niteliğinde Pendik’te başlayan kazılar Bittel’in gözetiminde yapılır. Bittel’i gururlandıran bu kazıları, öğrencileri yürütmektedir. 1988’de son kez Türkiye’ye gelen Bittel, evi gibi gördüğü İÜ Prehistorya Kürsüsü’nü de ziyaret eder. Yapılan çalışmaları, laboratuvar çekmecelerindeki kazı bulgularını tek tek inceler. Yoktan var edilen bölümün yıllar içinde dünyanın önde gelen üniversiteleriyle yarışır duruma gelmesi kendisini gururlandırır. Almanya’ya döndüğünde sağlığı bozulan Bittel, bir daha Türkiye’ye gelemez ancak Anadolu’daki her arkeolojik çalışmayı yakından takip eder. Öğrencileri ve dostlarıyla görüşmelerine sürdürür, İstanbul’a, Boğaz’a nazır evine duyduğu özlemi dile getirir. 30 Ocak 1991’de 84 yaşında yaşamını yitirir.
class=”medyanet-inline-adv”>
Bittel, Hattuşa’da ilk kazısını 1931 yılında gerçekleştirdi.class=”medyanet-inline-adv”>
“Ders değil bilgi şöleni”
Dostlarının ve öğrencilerinin anlatımına göre Bittel’i eşsiz kılan arkeoloji alanındaki derin bilgisi değildir sadece. Tüm bilimlere, sanata ve teknolojiye büyük ilgi duyan, her konuyu her açından irdeleyerek geniş ve derinlikli bakış sunan bir bilim insanıdır aynı zamanda. Öğrencilerinden Prof. Dr. Ufuk Esin, Bittel’in ölümünün ardından düzenlenen anma toplantısında şunları anlatmıştır: “Sanırım birçoğumuzun öğrencilik yıllarında onunla yaptığımız Anadolu gezileri özellikle Troya’yı taş taş anlatması anılarımızdan silinmeyecek olgulardır. Onun dersleri ders değil bir bilgi şöleniydi. En ufak ayrıntıdan hareket eder, onları birbirine şaşılacak bir şekilde bağlayarak en önemsiz sandığımız buluntuların aslında ne kadar önemli olduğunu bize gösterir, sonuçta akıl almaz bir senteze varır, gözlerimizin önünde canlanmış bir eski kültürü sergilerdi. Bugün Bittel’in yapıtlarını okumadan Anadolu arkeolojisini anlamak olanaklı değildir. Her türlü ayrıntıya önem veren, hataları affetmeyen bir yönetici, bir ‘perfeksiyonist’ti. Son derece iyi bir hatip olan Bittel, iyi kalpli, sevecen, öğrencilerinden ve dostlarından her konuda yardımı esirgemeyen, kadirşinas, sadık, üstün yetenekli karizmatik bir kişiliğin simgesiydi.”
Tek başına bir kütüphane
Bittel; Boğazköy kazısı, Selçuklu mezarları, Roma yolağı, barok kilise yapıları gibi birçok konuyu da içeren 250’den fazla kitap ve makale çalışmasına imza atmıştır. Tek başına bir kütüphane oluşturacak kadar üretken olan Bittel’in en önemli eserlerinden bazıları şunlardır: Yazılıkaya Kabartmaları, Hitit Ölü Gömme Gelenekleri, Hattuşa: Hititlerin Başkenti, Boğazköy Rehberi, Hititler…
ALINTI KAYNAK: https://www.milliyet.com.tr/tatil/arkeoloji/hitit-arkeolojisinin-duayen-ismi-bittel-6892120