6 Şubat Pazartesi sabaha karşı Kahramanmaraş depreminin haberini aldığımız andan itibaren hemen herkesin aklında tek bir soru vardı: “Kime, nasıl yardım edebilirim?” 11 ili etkileyen iki büyük depremin yaralarını sarmak için ülkece seferber olduk. Herkes kendi bütçesine, yeteneğine uygun şekilde destek olmaya çalıştı. Kimi kendi ördüğü, el emeği bereyi gönderdi, kimi içine not iliştirdiği yedek montunu… Kimi de
TIR’lar dolusu yardım yaptı. Ancak hâlâ bölgede büyük bir desteğe ihtiyaç duyuluyor. Bundan sonra yapılması gerekenleri, yardım ve dayanışma kültürümüzü felsefe ve sosyoloji alanında uzman isimlerle konuştuk.
Sosyolog Prof. Dr. Nilüfer Narlı dayanışmanın tarihimizdeki yerini anlattı. Narlı ve sosyolog Prof. Dr. Demet Lüküslü yardımlaşma ve dayanışma kavramlarının farkına dikkat çektiler. Prof. Dr. Itır Erhart ise yardımların sürekliliği konusunda “Hem birey hem kurum olarak ayırabileceğimiz kaynağın tamamını ilk günlerde aktarmak yerine biraz bekleyip orta ve uzun dönem projeleri desteklemek önemli” dedi.
class=”medyanet-inline-adv”>
Azerbaycan’ın başkenti Bakü’den aracının üzerine yüklediği yorganlarla deprem bölgesine desteğe gelen Server Beşirli, “Kış soğuğunda evsiz kalmanın ne olduğunu iyi biliriz” demişti.
Prof. Dr. Itır Erhart, İstanbul Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi
Adım Adım ve Açık Açık sosyal girişimleri kurucu üyesi
‘Bu, uzun zamana yayılacak fiziksel, psikolojik ve finansal iyileşme süreci’
* Afet bölgesine iletilecek tüm destek öncelikle sahadan gelen ihtiyaca yönelik olmalı. Tüm kolilerin üzerinde içerik ve adet bilgisinin yazdığı etiketler olmalı.
* Sahada kullanılması mümkün olmayan malzeme (örneğin yazlık kıyafet, ayakkabı) gönderilmesi hem gönüllülerin zamanlarını ve enerjilerini gereksiz yere harcıyor hem de bunlarındepolanması gibi ekstra bir
operasyonel yük yaratıyor.
* Maddi destek içinse şeffaf, hesap verebilir, bağımsız denetlenen sivil toplum kuruluşları tercih edilmeli.
class=”medyanet-inline-adv”>
* Türkiye olarak arama-kurtarmadan fonların oluşturulmasına, kaynakların yönetilmesine kadar tüm süreçlerde uluslararası paydaşlarımızla birlikte çalışıyoruz aslında. Birbirimizin deneyimlerinden, bilgisinden, iletişim gücünden, kaynaklarından yararlanıyoruz.
Bu yüzden “Onlarda şu şekilde, bizdeyse çok farklı” demek doğru olmaz.
* Gözlemlediğim sorunlardan biri koordine hareket edilememesi. Bir soruna çözüm üretmeyi amaçlayan ve iyi işleyen bir proje varken bir benzeri üretiliyor ve hayata geçiriliyor. Oysa koordine olabilsek kaynakları çok daha etkili ve verimli biçimde kullanabiliriz.
* Hem birey hem kurum olarak ayırabileceğimiz kaynağın tamamını ilk günlerde aktarmak yerine biraz bekleyip orta ve uzun dönem projeleri desteklemek önemli. Bölgede uzun yıllara yayılacağını öngördüğümüz bir fiziksel, psikolojik ve finansal iyileşme süreci başlıyor. Geçici/kalıcı yaşam alanları kurulacak, kurumlar yeniden işler hale gelecek, spor, sanat etkinlikleri hayata geçecek… Bu süreçlerin tüm aşamalarında hepimizin kendi yetkinlikleri, bilgi, beceri ve kaynaklarıyla destek olabileceği ihtiyaçlar ortaya çıkacak. Bu nedenle, bir 100 metre koşusuna değil, ultra maratona başladığımızı hep aklımızda tutarak planlama yapmalıyız.
class=”medyanet-inline-adv”>
Prof. Dr. Nilüfer Narlı, Bahçeşehir Üniv. Sosyoloji Bölüm Başkanı
‘Ailemizin, ülkemizin geleceğine sahip çıkma isteğinde buluşuyoruz’
* Türkiye’de köklü bir yardımlaşma ve dayanışma kültürünün mevcudiyeti çok sayıda araştırmaya konu olmuş ve literatürde yer almıştır. Bunun örneklerini şöyle sıralayabiliriz: Yoksullara yardım, konuk ağırlama, Tanrı misafiri geleneği, köylerde işlerin imece usulü yapılması, düğün ve evlilik ritüellerinde yardımlaşma, ev kurana yardım, yas dönemlerinde yardımlaşma ve dayanışma.
* Osmanlı’dan günümüze intikal eden vakıf geleneğiyle devam eden yardımlaşma ve dayanışma örnekleri günümüzde sadece hayırseverlikle sınırlı kalmıyor. Sosyal sorumluluk projeleri kırılgan sosyal gruplara destek olmayı ve kapsayıcılık ilkesi doğrultusunda eşitsizlikleri dengelemeyi amaçlar. Dayanışma modelleri değişim gösterir
ve yeni boyutlar kazanır.
class=”medyanet-inline-adv”>
* Son depremde öne çıkan yardımlaşma ve dayanışmaya bakıldığında, hem önceki dönemlerin devamına hem de yeni bir oluşuma tanıklık ediyoruz.
* İnsanların birbirine kenetlendiği bu dönemde, verenle alan arasındaki dikey ilişkiye dayanan yardımlaşmanın ötesinde, yatay ilişkilere dayanan bir dayanışma modeli ortaya çıkıyor.
* Böylesine büyük bir afete uğrayan ülkemizde herkes bir kurtarıcı olarak ailesinin, yaşadığı toplumun, ülkesinin geleceğine sahip çıkma isteğinde buluşuyor. Bu süreçte, kendi gerçekliğini keşfetme, özne olarak sorunların çözümüne aktif katılımın motivasyonu güç kazanıyor.
class=”medyanet-inline-adv”>
Prof. Dr. Demet Lüküslü
Yeditepe Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı
‘Toplumları toplum yapan aynı şeylere üzülmek ve yardımlaşmaktır’
* Afet ve felaket zamanları toplumda yardımlaşmanın öneminin, dayanışmanın toplumları toplum yapan bir işlevi olduğunun daha da farkına vardığımız zamanlardır.
* Yardım kavramı yardımı yapanla yardımı alan arasında bir hiyerarşiye gönderme yapsa da yardımlaşma kavramı yardımların tek taraflı
değil de karşılıklı bir ilişkiye gönderme yapması açısından önemlidir. Ancak bir sosyolog olarak yardımlaşma yerine dayanışma üzerine konuşmam sanırım çok daha anlamlı olur. Ne de olsa dayanışma kavramı sosyolojinin ana kavramlarından.
* Toplumları bir arada tutan ve toplum haline getiren unsurlardan bir tanesiberaber yaşanan ve paylaşılan acı ve kederdir. Sadece modern sosyoloji için değil, toplumlar üzerine düşünen İbn Haldun’dan beri de bu böyle…
* Bilindiği üzere İbn Haldun, ‘Mukaddime’ eserinde asabiyet kavramına özel bir yer verir ve asabiyeti toplumsal birimlerin bir birleştiricisi, ortak bilinç yaratan, sosyal yardımlaşma, dayanışma gibi geniş bir yerden tartışır.
* Modern sosyolojinin kurucu isimlerinden Emile Durkheim için de dayanışma kilit bir kavramdır. Birbirlerini yakından tanıyan, gelişmiş bir işbölümüne sahip olmayan, geleneksel toplumlarda görülen dayanışmayla; işbölümünün çeşitlendiği, ölçeğin büyüdüğü ve herkesin birbirini yüzyüze tanıma fırsatı olmadığı, kentli, modern toplumlarda görülen dayanışmanın şekli farklılaşabilir. Ancak bir toplumu toplum yapan şey aslında, birbirini tanımayan bu insanlar arasında yaşanan işbirliği ve dayanışmadır.
* Toplumların olağan seyrinde pek de farkına varmaksızın içinde yaşadığımız bu dayanışma ağı, fertleri farkında olmadıkları bir şekilde birbirine bağlarken deprem gibi büyük felaketlerde görünür hale gelir, adeta ete kemiğe bürünür.
* Toplumları toplum yapanın aynı şeylere üzülmek, dertlenmek, yas tutmak ve yardımlaşmak olduğunun altını önemle çizmek gerekir.
AFAD’ın öncelikli ihtiyaç listesi
(AFAD’ın en son 15 Şubat’ta Instagram hesabından paylaştığı liste)
* Çadır
* Seyyar tuvalet-banyo
* Battaniye
* Uyku tulumu
* Jeneratör
* Odun-kömür sobası
* Elektrikli ısıtıcı
* Tüplü ısıtıcı
* Büyük-küçük tüp
* Powerbank
* Kahvaltılık gıda
* Kuru gıda
* Gıda kolisi
* Bebek maması
* Hazır gıda
* Konserve gıda
* Tek kullanımlık tabak-bardak-çatal-kaşık
* Kişisel bakım kiti
* Hijyen kolisi
* Çocuk-yetişkin bezi
* Çocuk-yetişkin iç giyim
* Kadın-erkek içlik
* Çocuk-yetişkin mont
* Çocuk-yetişkin bot
* Kadın-erkek polar
ALINTI KAYNAK: https://www.hurriyet.com.tr/kelebek/hurriyet-cumartesi/100-metre-kosusuna-degil-ultra-maratona-basladigimizi-akilda-tutarak-plan-yapmali-42224976